New York’ta, 13 Mart 1964’te, günün erken saatlerinde, çalıştığı bardan evine doğru giden Kitty Genovese adında 28 yaşında bir kadın evinin önünde bıçaklanarak öldürüldü. Bıçaklanarak öldürülme, o dönemin New York’unda nispeten sık görülebilen bir adi suç vakası idi. Ama kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul eden ve sosyal psikoloji alanında bir sürü araştırmayı tetikleyen bir olay olarak tarihe geçti.
Olayı kamuoyunun gündemine taşıyan, 2 hafta sonra New York Times gazetesinde yayınlanan bir haber idi. Habere göre, Kitty Genovese, pencerelerinden olayı izleyen 37 komşusunun gözleri önünde yarım saat boyunca bir saldırgan tarafından 3 defa saldıraya uğramıştı. Ve bırakan müdahale etmeyi, tek bir kişi bile polisi aramamıştı. Herkes seyirci kalmayı tercih etmişti.
Columbia Üniversitesi’nden Bibb Latane ve New York Üniversitesi’nden John Darley, daha sonra literatüre “Genovese Sendromu / Seyirci Kalma Sendromu” olarak geçecek bu sorun anlamak için bir araştırma başlattılar. Çeşitli acil durum senaryoları kurgulayıp kimlerin yardımcı olacağını gözlemleyecekleri sosyal deneyler tasarladılar. Bulguları şaşırtıcıydı. Olaya kaç kişinin tanıklık ettiği yardım davranışını önemli ölçüde etkiliyordu. Bir acil durum olayına tanıklık eden bir kişinin, başka kişilerin de var olduğu durumlarda, olaya müdahale etme ihtimali düşüyor veya müdahale etmekte yavaş davranıyordu.
Örneğin, deneylerden birinde, bir öğrenciden bulunduğu odada epilepsi krizi geçiriyormuş gibi yapması istendi. Bitişikteki odada sesleri duyan sadece bir kişi olduğunda, o kişinin yardım akoşma olasılığı %85 iken, bitişik odada dört kişi olduğunda birilerinin yardıma gelme ihtimali %31’e düşmüştü. Başka bir deneyde ise, kapının altından duman sızdığını gören insanların yalnız olduklarında olayı yetkililere bildirme oranı %75 iken, grup halinde olduklarına bu oran %38 olmuştu.
İnsanlar grup halindeyken, eyleme geçme sorumluluğu da gruba dağılıyordu. Yani, Kitty Genovese olayında, kimsenin polisi aramamasının sebebi, olaya 38 kişinin tanıklık ediyor olmasıydı. Bir başka ifadeyle, olay ıssız bir sokakta, bir kişinin gözü önünde gerçekleşseydi, belki de Genovese saldırıdan sağ kurtulacaktı.
Bu hikaye, bazı organizasyonlarda veya takımlarda bazen neden hiç kimsenin sorunlar için eyleme geçmediğinin sebeplerinden birini anlatıyor. Bu sendromun varlığının en önemli göstergesi “biz dili”. Eğer herkesi rahatsız eden önemli bir sorun üzerine konuşuluyorken “biz dili” kullanılıyorsa, herkesin kafasında sorun ile ilgili sorumluk gruba dağılmış demektir.
İş hayatında, özellikle büyük kurumlarda, Genovese sendromunun yaşandığı durumları sık sık gözlemleriz. Eğer bir konu, o konuya aynı mesafede olan eş düzey bir grup insanın sorumluluğuna verildiyse, bu sendromu gözlemleme ihtimaliniz daha da artar. O yüzden böyle durumlarda, sorumluluğu “biz”den “ben”e kırmak; yani herkesin hem sorunun kendisine yaptığı katkıyı hem de çözüme yapabileceği katkıyı netleştirmek gerekir.
Yalın üretim ve çevik çalışma yaklaşımlarını incelediğinizde, takım çalışmasının öneminin vurgulandığını görürsünüz. Bu yaklaşımlar da sorumluluğu takım seviyesinde bırakır, ama takımın sorumluluğu kendi içinde üyelere kırması beklenir. Belirsizliğin yüksek olduğu işler için kurgulanmış çevik çalışma yöntemlerinde sorumluluğu birey seviyesine indirmek için çok net kurallar ve ritüeller tanımlanmış olmasının sebebi de budur. Daha fazlası için Organizasyonel Çevikliğin Temelleri ve Yalın ve Çevik: İki Kardeş başlıklı yazıları inceleyebilirsiniz.
0 Yorum