Çağrışım Bariyerlerini İndirmek için Farklı Yetkinliklere Sahip İnsanlarla Çalışın (Penisilin)

10 Aralık 2018
Okuma süresi 4 dk

Not: Çağrışım bariyerleri hakkında ön bilgi için Medici Etkisi adlı yazıyı okuyabilirsiniz.

İskoçyalı bir doktor olan Alexander Fleming, Birinci Dünya Savaşı boyunca cephelerde aktif olarak görev aldıktan sonra bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Hastanedeki başarılı çalışmaları sonrasında, 1928 yılında Londra Üniversitesine bakteriyoloji profesörü olarak atandı. 

O yıl, yaz tatilinin ardından laboratuvarına gittiğinde, üzerinde çalıştığı bakteri kültürüne bir mantar bulaştığını fark etti. Çalışması mahvolmuştu. Ama kültürü çöpe atmak yerine ne olup bittiğini bir miktar incelemeyi tercih etti. Mantar ilgisini çekmişti, çünkü mantarın salgıladığı madde bakterileri öldürüyordu.  Mantarın Penicillium rubrum olduğunu tespit etti ve salgıladığı maddeye de Penisilin adını verdi. Ardından, gördüklerinin bir tesadüf olup olmadığını anlamak için penisilini birkaç bakteri türüne karşı daha test etti ve aynı sonuçları aldı. Dahi bir bilim adamı olarak Fleming antibiyotik alanını yaratmıştı. Buluşu tüm dünyada yankı buldu ve artık bakteriyel enfeksiyonlardan kaynaklı ölümler mazide kalmıştı. Yani en azından çoğu kişi hikâyeyi böyle biliyor diyelim. Aslında hiç de böyle olmadı.

Fleming, ulaştığı sonuçları bir bilimsel dergide yayınladı; ama ilk zamanlar kimsenin ilgisini çekmedi. İlk zamanlar derken… On yıl kadar! 1939 yılında, Howard Florey adında bir patalog Fleming’in çalışmasını keşfetti ve ne kadar önemli olduğunu anladı. Florey o dönemde İngiltere Oxford Üniversitesinin pataloji okulunun başındaydı ve elinin altında oldukça yetkin ve donanımlı bir ekip vardı. Penisilini üzerinde çalışmaya değer gördüler.

Penisilin efsanesinde anlatılanların aksine, Fleming’in keşfettiği haliyle penisilin kimseyi tedavi edemezdi. Mantarlar tarafından salgılanan küf suyu tek hücreli bakterilerin üzerinde etkiliydi ama enfeksiyon kapmış bir insana verilemezdi. Penisilini insanlar üzerinde kullanmadan önce aşılması gereken bazı engeller vardı. Öncelikle, penisilinin arıtılıp yalıtılması gerekiyordu. Bu penisilini uzun süre saklayabilmek için de gerekliydi.

Bu sorunu Florey’in ekibindeki genç bir biyokimyacı olan Ernst Chain çözdü. Yoğun bir çalışmanın ardından, farklı mantar türlerini de deneyerek klinik ortamda kullanılabilecek istikrarlı bir penisilin türevi elde etmeyi başardı.  Fareler üzerinde yaptıkları denemeler mükemmel sonuç vermişti. Enfeksiyon kapmış ama penisilin almamış farelerin hepsi ölürken, penisilin alanlar yaşamıştı. Hızlıca insanlar üzerinde deneme yapmak için denek aradılar. 

İlk gönüllü, Albert Alexander adında kırk sekiz yaşında bir polis memuru oldu. Bahçesinde gül budarken yüzünden oluşan çiziklerden enfeksiyon kapmıştı. Enfeksiyon gözlerine ve kafasının önemli bir kısmına yayılmıştı. Ölüm döşeğindeydi. Vücuduna penisilin enjekte edildiğinde hastanın ateşi düştü, vücudundaki ödem azaldı ve genel sağlığı ciddi bir düzelme kaydetti. Fakat eldeki penisilin tam tedavi için yeterli olmamıştı ve polis memurunun enfeksiyonu nüksetti. Bir ay sonra hayatını kaybetti.

Maalesef, penisilinin hayat kurtarabilmesi için önlerinde bir engel daha vardı. Polis memurunu tedavi etmek için kullandıkları penisilini iki bin litrelik küf kültüründen üretebilmişlerdi. Bu noktada da en önemli katkıyı, laboratuvar ekibindeki Norman Heatley adındaki bir biyolog koydu. Heatley, laboratuvardaki her kabı penisilin kültürü üretmek için kullanıyor ve penisilini arıtmak için farklı yollar deniyordu. Kurduğu derme çatma kültür üretme tesisi, günümüzün modern antibiyotik üretim tesislerinin atası olmuştu. 

Penisilinin yüksek miktarda ve makul bir fiyata üretilebiliyor olması gerekiyordu. Norman’ın çabaları büyük katkı sağlamıştı; ama denedikleri tüm farklı mantar türleri ve üretim yöntemleri istenilen seviyede sonuç vermiyordu. Florey’in ekibi tıkanmıştı. Ellerinde yeterli maddi kaynak da yoktu. Üstüne üstlük, bir de İkinci Dünya Savaşı patlak vermişti. 

Florey ekibiyle birlikte ulaştığı sonuçları ABD’deki Rockefeller Vakfı ile paylaştı. Bunun üzerine vakıf çalışmaları finanse etmeye istekli oldu. Florey ve Heatley ABD’e giderek oradaki bilim adamları ile çalışmaya başladılar. Aradıkları çözüm bir sıcak yaz günü laboratuvar asistanlığı yapan Mary Hunt adındaki kimyagerden geldi. Hunt ekibe pazardan aldığı bir kavunu göstermişti. Kavunun üstünde sarı renkli bir küf tabakası vardı. Bu küfün de penisilin içerdiğini fark ettiler. Küfü üreten mantar bildiklerinden farklıydı. Penicillium Chrysogeum ismi verilen mantar daha önce denedikleri türlerden iki yüz kat daha fazla penisilin üretiyordu. Mantarı X-ray ışınlarına maruz bırakarak farklı mutasyonlar ürettiler. Ürettikleri mutasyonlardan birinin bin kat fazla penisilin ürettiğini gördüler.

Artık penisilin toplu üretime hazırdı. Ama içinde bulundukları savaş ortamı, üretim için gerekli büyük endüstriyel tesisi kurabilmeleri için yeterli finansman bulmayı imkânsız hale getiriyordu. Neyse ki; dönemin Amerikan idaresi buluşun önemini, özellikle de savaş döneminde sağlayacağı faydaları fark etti. 1943 yılında, savaşın en hararetli döneminde, Savaş Üretim Konseyi, yirmi bir şirketi penisilin üretmekle görevlendirdi. İlk endüstriyel penisilin, keşfinden uzun yıllar sonra, 1945 yılında halkla buluştu. 

Çoğu zaman inovasyonu ampul ile özdeşleştiririz. Bir dâhinin aklına bir çözüm fikri gelir ve “Da da da dam!”. Artık o fikir dünyayı değiştirmiştir. Hâlbuki inovasyon çok farklı yetkinliklerin bir arada kullanılmasını gerektiren uzun bir süreçtir. Fleming’in çaktığı ilk kıvılcım, bu hikâyede ismi geçenden çok daha fazla insanın katkısı ile makul bir çözüme dönüştü. Penisilin gibi pek çok inovasyon farklı yetkinliklerin ve bakış açılarının bir araya gelmesiyle hayat buldu.

0 Yorum

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir