Çözümden Başlayarak İnovasyon

24 Mayıs 2023
Okuma süresi 4 dk

Tarihteki inovasyon girişimlerini incelediğinizde genelde iki farklı yoldan birinin izlendiğini görürsünüz. Bazı girişimler bir teknolojiden yani çözümden başlamış, ellerindeki çözümün birilerinin bir ihtiyacını karşılayabileceği hayaliyle yol almıştır. Bazı girişimler ise bir kitlenin tam olarak karşılanmayan bir ihtiyacından yola çıkmış, bu ihtiyacı karşılayacak teknolojileri araştırıp çözüm geliştirmeyi tercih etmiştir. Bu iki yolun da kendine göre zorlukları ve riskleri vardır. Ama çoğu durumda ilk yol ikinci yola göre daha zor ve riskli olandır. İlk yolu defalarca denedikten sonra ikinci yolun daha mantıklı olduğunu düşünenlerden biri de Steve Jobs’tur.

Steve Jobs, kurucusu olduğu Apple’dan bir dönem uzaklaştırılmıştı. Şirketin başı derde girince yönetim kurulu 1997’de Apple’a dönmesini istedi. Steve Jobs Apple’ın başına geçer geçmez şirketin kendi yokluğunda içine düştüğü zor dönemi atlatabilmesi için yeni bir program başlattı. Farklı Düşün sloganı ile yürütülen bu programda, teknoloji ve üründen ziyade müşteriye odaklanmanın altı çiziliyordu. 1997 yılında World Wide Developer Conference’daki bir konuşmasında Steve Jobs şunları söylemişti:

“Her seferinde şunu keşfettim… Müşteri deneyimi ile başlamalı ve ondan geriye doğru gelerek teknolojiyi çalışmalısınız. Teknoloji ile başlayıp sonra “Bu teknolojiyi nerede satacağım?” diyemezsiniz. Bu hataya muhtemelen bu salondaki herkesten daha fazla ben düştüm ve bunu kanıtlayacak yara izlerim var.”

(Steve Jobs, 1997)

2000’li yılların başına kadar şirketlerin yeni teknolojilerden yola çıkarak çözüm geliştirmesi ve o çözümün kullanılabileceği pazarlar bulmaya çalışması yaklaşımı oldukça yaygındı. İhtiyaçtan emin olmadan geliştirilen çözümlerin bazılarının sebep olduğu finansal zararlar milyarlarca doları bulabiliyordu. Örneğin, Motorola’nın geliştirdiği, dünyanın her noktasında kablosuz telefon görüşmesi yapmaya imkan veren uydu telefonu çözümü Iridium, çok büyük hayallerle devreye alındı. Önemli bir müşteri kitlesi olacağı tahmin ediliyordu. Motorola Iridum’ın inşası için beş milyar dolardan fazla para harcadı. Ama kullanıcıların bu sistemi kullanabilmesi için her biri yaklaşık üç bin doları bulan iri kıyım telefonları satın almaları ve yaptıkları her aramanın dakikasına yedi dolar ödemeleri gerekiyordu. Kısa süre sonra bu çözümün çok dar bir kitleye hitap ettiği görüldü. Motorola ortada olmayan bir pazar için beş milyar dolarlık bir kumar oynamıştı. Bir süre sonra Iridium’u yirmi beş milyon dolara satarak bu girişimini noktalamak zorunda kaldı.

Google da teknolojiden başlayarak inovasyon üretmenin zorluklarını defalarca deneyimlemiştir. Google Glass teknoloji çıkışlı inovasyon girişimlerine güzel bir örnektir. 2014 yılındaki lansmanı öncesinde, ön tanıtım videoları ile oldukça ünlenmiş ve teknoloji meraklılarında bir hayli heyecan uyandırmıştı. Ürün piyasaya sürüldükten sonra bu heyecan bir süre daha devam etti. Ama ilgi duymasına rağmen çoğu kullanıcı bin beş yüz dolarlık fiyatını fazla bulmuştu. Ürünün kolayca ve fark ettirmeden görüntü ve ses kaydedebilmesi, her ne kadar Google yasaklamaya çalışsa da yüz tanıma gibi kişisel veri ihlallerine yol açabilecek uygulamalara imkân vermesi sebebiyle geniş kitlelerin ürünle ilgili ilk değerlendirmesi olumsuz oldu. Bir süre sonra da bazı alanlarda kullanımı yasaklandı. Artan tepkiler sonrasında Google, bu ürünün son kullanıcıya satışına son verdi. Şu an sadece kurumsal satışı yapılmakta ve çoğunlukla endüstriyel alanlarda işçilerin bazı operasyonları daha hızlı ve eller serbest şekilde gerçekleştirmesini sağlayan bir ürün haline dönüşmüş durumda.     

Çoğu girişimci ve kurum hala bir çözüm fikrinden başlayarak inovasyon üretmeye çabalıyor. Cazip görünen bir çözüm fikri bulduğunda bir yapılabilirlik analizi yapıyor. Pek çok öngörü ve tahmin ile beslediği analizleri makul bir resim ortaya koyuyorsa çözümü detaylı tasarlamaya başlıyor. Daha sonra birkaç prototip veya bir pilot uygulama gerçekleştiriyor. Çözümle ilgili olumlu geri bildirimler alınca iş modelini kurgulayıp çözümü hayata geçirmeyi hedefliyor. Bu girişimciler ve kurumlar çoğu zaman da başarısız oluyor; çünkü bu akış pek çok hayati varsayımın son aşamalarda test edilip anlaşılmasını öngörüyor.

Çözüm fikri aslında bir iddiadır. Biri bir çözüm fikri ortaya koyduğunda “Şu sorunu veya ihtiyacı bu çözüm ile hallederim” iddiasında bulunuyordur. Bu iddia hem hedeflediği ihtiyaç hem de çözüm önerisi ile ilgili yeteri kadar test edilmemiş pek çok hayati varsayım barındırır. Gerçekten böyle bir ihtiyaç var mıdır? Bu ne kadar değerli bir ihtiyaçtır? Bu kimler için değerli bir ihtiyaçtır? Çözüm teknik olarak yapılabilir mi? Çözüm gerçekten hedeflenen ihtiyacı ihtiyaç sahibi kitlelerin arzu ettiği şekilde çözüyor mu? Çözümü hem müşteri hem de çözüm sağlayıcı için makul sayılabilecek bir finansal kurgu ile hayata geçirmek mümkün mü? Az önce aktardığım akışı izleyenler bu soruların cevaplarıyla ilgili varsayımlarını en son aşamalarda görebilirler. İnovasyon girişimi yürütenler bunlara dönük yeterli olgunlukta cevapları ne kadar erken geliştirebilirse başarı elde etme ihtimalleri o kadar artar.  Bunu yapmak için de inovasyon yolculuğuna insandan başlamak gerekir.

Devamı: İnsandan Başlayarak İnovasyon

0 Yorum

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir