Çağrışım Bariyerlerini İndirmek için 4 Yöntem

25 Mayıs 2019
Okuma süresi 2 dk

Daha önce çağrışım bariyerleri (associative barriers) ifadesini hiç duymuş muydunuz? Ve bunun yenilikçi fikirlerin önündeki en büyük engel olduğunu…

Gelişimimiz, beynimizde hep bir ilişki ağı kurarak ilerler. Elma denilince zihnimizde kırmızı ya da yeşil bir elma canlanır. Kiminde ise elmalı kurabiye ya da bir elma ağacı. Elma isminin zihnimizde yaptığı çağrışımlar deneyimlerimizle şekillenir. Beyin de pratiklik açısından, bu çağrışım ağını kullanır ve bu ağın dışına çıkması için kendisini zorlaması gerekir. Bazı insanlarda çağrışım bariyerleri yüksektir ve zihinlerindeki çağrışım ağının dışına çıkmaları daha zordur. Bu insanlar mevcut çağrışım ağı içinde kalarak alıştıkları seçeneklerle düşünür, daha kolay ve hızlı yargılara varırlar. Bazı insanlarda ise bu bariyerler düşüktür. Farklı kavramları daha kolay ilişkilendirir, yeni yaklaşımlar veya fikirler geliştirirler. Peki bu bariyerleri aşağı çekebilmek için neler yapabiliriz? Şimdi gelin bunu detaylandıralım. Araştırmalar gösteriyor ki; dört unsur zihinsel bariyerleri aşağıya çekme konusunda oldukça etkili:

  • Birincisi farklı coğrafi, etnik, sınıfsal, profesyonel veya organizasyonel kültürleri deneyimlemek. Zengin kültürel deneyime sahip kişiler daha açık ve sorgulayıcı düşünce yapısına sahip oluyor. İlerleyen bölümlerde aktardığım Marcus Samuelsson’un hikâyesi bu şekilde çağrışım bariyerlerini indirmeyi başaranlara iyi bir örnektir.
  • İkincisi çok farklı disiplinlerde kendini eğitmek. Bir disiplinde eğitim aldığımızda, o disiplinin kazandırdığı farklı bakış açılarını kendimizinkilerle birleştirmeye başlarız. Aynı zamanda disipline yeni biri olarak mevcut kural ve varsayımları sorgularız. O yüzden ilk zamanlar yaratıcı başarı elde etme şansımız yüksektir. Zaman içinde o disiplinin kural ve varsayımlarını sorgulamaz hale gelir ve yenilikçi bakış açısını kaybetmeye başlarız. Ünlü bilim adamlarından Thomas Kuhn, The Structure of Scientific Revolution adlı kitabında bu durumu şöyle ifade ediyor: “Yeni bir paradigmayı keşfeden insanlar neredeyse her zaman ya çok genç ya da ilgili alana çok yeni olan kişiler olmuştur.” Yenilikçi kişilerin bir iki konuda uzmanlığı olan ama yoğun olarak kendi kendine öğrenen ve farklı alanları araştıran kişiler olduğu görülmektedir. İlerleyen bölümlerde yer alan Charles Darwin’in hikâyesi buna iyi bir örnektir.
  • Üçüncüsü ise farklı gruplardan insanlarla çalışmak. Çünkü yaratıcı fikir üretebilmede önemli bir başarı unsuru da genişlik ile derinlik dengesini korumakla ilgilidir. Elli farklı alandan yüzlerce farklı kavramı bilip bunları birbirleri ile ilişkilendirme kapasitesine sahipsinizdir. Ama bir çözüm geliştirebilmek için yeterli uzmanlığa da sahip olmalısınız. Bu sorunu aşmanın en iyi yolu farklı uzmanlıklara sahip kişilerle takım olmaktır. Bu insanın doğası gereği zordur. Çünkü bize benzeyen, bizim gibi düşünen insanlarla kendimizi daha rahat hissetmemiz, farklı insanlardan uzak durmamız normaldir. Ne var ki inovasyon girişimleri üzerinde çalışıyorken, bu doğal insani engelin farkında olarak ve farklı gruplardan insanları işin içine katarak ilerlemek gerekir. Ne demek istediğimi zihninizde biraz daha iyi canlandırabilmek için ilerleyen bölümlerde yer alan penisilinin hikâyesine bir göz atın.
  • Dördüncü unsur da farklı düşünme tekniklerini kullanmak. Mesela varsayımları bulup tersine çevirmek, konuya farklı perspektiflerden bakmak veya çok farklı konuları birleştirmek oldukça etkili yöntemlerdir.

Daha fazlası için…

0 Yorum

Bir İçerik Gönder

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir